Hırsız
Eğer bir gün
biri gelirde sizden gençliğinizi almaya kalkışırsa ne yapardınız?
Yaşamayı tercih
ettiklerinizin neler getirebileceğini tahmin etmek ne mümkün? Hani ömrümün
baharı derler ya, o bahar kışa dönüşürse ne yapardınız hiç düşündünüz mü?
Düşünmemek ne
mümkün….
Ama işte olay
burada kopuyor sanırım. Düşünmeye başlayınca bütün bulutların dağılmasını
beklerken, aksine gök kararıyor, şimşekler çakıyor ve bardaktan boşalırcasına
yağmur yağmaya başlıyor.
Islandıkça
ferahlayacağınızı sanıyorsunuz ama aksine ardından birde rüzgar çıkıyor ve
ömrünüzde hissetmediğiniz o soğukla, ürperme duygusuyla tanışıyorsunuz.
Durup bakmaya,
ölçüp, biçip, tartmaya zamanınız olsun istiyorsunuz ama akıp giden zamanı
tutamıyorsunuz. Anlık irkilmeler, farkındalıklar olmuyor değil bu zaman
diliminde ama esas olan bunların değerini kavrayabiliyor musunuz?
Gençliği kim, ne
zaman suç olarak ilan etmiş olabilir ki? Yaşanan an aynıysa hissedilen anın
farklı olması da nereden çıkıyor? Bir önemi yokmuş gibi dursa da yaşanmışlıklar
artınca bazı tecrübelerin karşınızda devleşmesine izin veriyorsunuz. Sonra bir
de bakmışsınız üstünüzde kocaman bir yığın oluşmuş ve altında ezilmişsiniz.
Bütün bu
karanlıklar dağılmıyor değil. Tabi ki yok olup gidiyorlar neler yok olup
gitmedi ki… Başa sarıyoruz yani sürekli. Yeniden alışıyoruz, yeni yanlışlar
buluyoruz, biraz şanslıysak yeni doğrular keşfediyoruz. Onu da tesadüflere ya
da kadere bağlıyoruz. Ancak yanlışlar öğretiyor doğruları,istemesek de bizi hatalar büyütüyor …
Her şeyi bir kenara
bırakmalıyız diye düşünmeye başlıyoruz. Önce kendimizi sonra bizi bizden
çaldığına inandıklarımızı… Hissetmek istediklerimizle, hissedemediklerimiz
çakışmasın diye çabalamayı bir kenara bırakmalı, affetmeliyiz…
İşte şimdi ne hırsız
var ortalıkta ne de mağdur kız….
Yorumlar
Yorum Gönder